HIRSIZLAR VE KİRLİ TARİKATLAR SAVAŞI

1. Fethullahçı örgütlenmenin sunduğu zemin ve ilişkiler üzerinden yaşama geçirilen CIA operasyonu Erdoğan Hükümeti’ni hedef alırken, 17 Aralık gözaltıları ile birlikte ülkenin en büyük yağma ve yolsuzluğunun karanlık ilişkileri de ortalığa saçıldı.

2. Bugün açık bir kavgaya tutuşmuş olan taraflar, uluslararası sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda devletin yönetsel-idari işlevine dönük düzenlemeleri elbirliği ile yapan, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargah operasyonlarındaki aşağılık araç ve yöntemlerle muhalefeti beraberce hadım etmeye çalışan, Gezi Hareketi’ni ‘darbeci’ ilan eden kuvvetlerdir. ‘Askeri vesayet’ karşısında kendilerini ‘sivil siyaset’in kahramanları olarak pazarlamaya çalışan bu kuvvetlerden birisi uluslararası sermayenin proje partisi, diğeri ise CIA’nın bölgedeki önemli operasyon kuvvetlerinden biridir.

3. Bu kuvvetlerin her ikisi de uluslararası sermaye ve istihbarat örgütleriyle kurdukları ilişkiler üzerinden, devletin en derin ve karanlık köşelerine sızıp buralardan beslenerek toplumsal yaşama nüfuz etmeye çalışıyor. Bunların, ‘statüko’nun kendisi ile değil eski biçimi ile sorunu olduğu ve ceberut devlet geleneğini daha fazla otoriterleşme çizgisinde devralmaktan öte bir kaygı taşımadığı bütün açıklığı ile ortadadır.

4. Bu kuvvetlerin özgürlükçü söylemlerinin, geleneksel devlet yapısı karşısında uluslararası sermayenin hareket özgürlüğünden ve Sünni İslamcı geleneğin bir bütün olarak toplumu yeniden şekillendirme hedefinden öte bir anlamı yoktur. Kendilerine yönelik en ufak eleştiriye, muhalif söylemlere ve kendilerine referansla ortaya çıkmayan tüm özgürlükçü taleplere tahammülsüzlük, her iki kuvvetin de alameti farikasıdır.

5. Aynı şekilde karanlık mali ilişkiler, mevki ve bahşiş paylaşımları içinde palazlanan bu kuvvetlerin yolsuzlukla mücadele gibi bir gündemi de yoktur. Bu nedenle, bugüne dek, ucu kendilerine değebilecek tüm adli ve mali soruşturma süreçlerini, elbirliği ile tıkamış, saptırmış ve akamete uğratmışlardır.

6. İktidar bloğunu oluşturan kuvvetlerin arasında yaşanan yarılmanın açık ve sert bir çatışma halini aldığı mevcut süreçte, CHP başta olmak üzere düzen siyasetinin diğer büyük aktörleri dümene geçme sırasının kendilerine gelebileceği ihtimali ile ellerini ovuşturuyor. Yığınlarda iktidar cephesine yönelik birikmiş öfke ve güvensizliği kendilerine tahvil etmeye çalışıyorlar. Düzen cephesindeki tüm bu aktörler, aynı role taliptir ve uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına en iyi kendilerinin yanıt vereceği ortak iddiası ile yarışa girmişlerdir.

7. Yaşanmakta olan, düzen ve devrimin çarpışması değildir. Ancak bu çarpışma, bütün bir iktidar bloğu içindeki çatışma dinamiklerini ve yarılma eksenlerini de açığa vurmaktadır. Bugün yarılma eksenlerinde ortaya çıkan çatlaklara, bu kuvvetlerden birinin yanında taraf olmaksızın, açıklık ve özgürlük talepleriyle müdahale edebilmek esastır. Mevcut çatışmanın taraflarının, birbirleri karşısında üstünlük sağlayabilmek için bugüne dek el birliği ile örseledikleri kesimlere zeytin dalları uzatacakları ve yeni ittifak zeminleri sunacakları hesaba katıldığında, bu gerekliliğin önemi iyice ortaya çıkmaktadır.

8. Sermaye cephesindeki çatışma ve kutuplaşmanın dışında, işçilerin, yoksulların, Kürtlerin, Alevilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin, kısaca Gezi’nin devrimci dinamiğini oluşturan tüm güçleri kapsayabilecek ayrı ve bağımsız bir odağın yaratılması ihtiyacı, bu çatlakların sahici bir yarılmaya dönüştürülebilmesi noktasında belirleyici önemdedir.

9. Düzen cephesindeki güçlerin girmiş oldukları bu çatışmadan, bu güçlerden birisinin hem rakibi hem de toplumdaki devrimci muhalefet güçleri üzerinde üstünlük sağlayarak çıkamaması için, sermaye egemenliğine dönük itirazımızı yükseltmeli, toplumsal muhalefeti eylemli dayanışma içinde örmeliyiz.

10. Gezi süreci göstermiştir ki, bu topraklarda özgürlükçü ve sermayenin insan hayatına, ortak yaşam alanlarına kasteden yönelimlerine karşı bir siyasetin sokakta karşılığı, fazlasıyla bulunmaktadır. Bu arayış ve dinamiği, iktidar bloğundaki çatışma koşullarında sermaye egemenliğine yönelik bir itiraz olarak örgütlemek, başlıca görev olmalıdır.

Mevcut süreçte derhal yerine getirilmesi gereken mücadele hedefleri de ortadadır:

– Merkezi ve yerel yönetimlerdeki tüm siyasetçi ve bürokratların yurt içi ve dışındaki mal varlıkları ve hesapları açıklansın ve sürekli denetime tabi tutulsun.

– Emniyet ve Yargı başta olmak üzere, devlet bürokrasisi içindeki tüm tarikat örgütlenmeleri dağıtılsın ve kirli ilişkilerle kurmuş oldukları bütün sermaye gruplarına el konulsun.

– Tüm ihaleler halkın denetimine açık hale getirilsin.

– Tüm siyasi tutuklu ve hükümlüler koşulsuz salıverilsin.

– Açılmış tüm yolsuzluk dava ve soruşturmaları hızla sonuçlandırılarak hırsızlar derhal cezalandırılsın.

FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA!

mah
Tayyip Erdoğan ve hükümeti, yükselen halk hareketine karşı vahşi bir saldırı başlattı. Bu saldırının şu andaki bilançosu dört ölü, binlerce yaralı, kayıp ve gözaltıdır. Ne var ki, halkımız bu vahşet karşısında teslim olmuyor. Direniş farklı biçimler altında sürüyor, güçleniyor. Son gelinen durumda tespitlerimizi, önümüzdeki tehlikelere ilişkin görüşlerimizi ve önerilerimizi paylaşmak istiyoruz.
  1. Polis kuvvetlerinin akıl almaz bir vahşetle girdiği Taksim Meydanı’nda ve Gezi Parkı’nda bir yenilgi değil, büyük bir deneyim yaşandı. Birikme, bekleme, bedenini siper etme biçiminde gelişen, silahsız, savunmasız direnişin, kalleşçe gerçekleştirilen bu ağır saldırı karşısında dayanması beklenemezdi. Yine de, kitlenin kararlılığı 3 haftaya yayılan bir isyan ve sonunda da 24 saatlik kahramanca bir direniş deneyimini geleceğe miras bıraktı.
  2. Ordu birliklerinin de katıldığı ve tüm İstanbul’a yayılan saldırılar, kitle hareketini bastırmak şöyle dursun, eylemlerin şehir geneline yayılmasına yol açtı. Artık kentin her yerinde forum alanları ve her akşam yapılan rutin eylemler var.
  3. Ülke genelinde iktidara karşı tepki büyüyor. Bütün büyük kentlerde, hatta pek çok kasabada iktidar karşıtı hareket gelişiyor. Kimse pes etmiyor. Her gün onlarca insan evleri basılarak gözaltına alınırken, sadece ‘ayakta durarak’ direnen insanlar ortaya çıkıyor. Tüm bu yaşananlar, halkın diktatör karşısında diz çökmeyeceğini açıkça gösteriyor.
  4. Kitle hareketi kısa bir soluklanmanın ardından yeniden yükselecektir; Taksim yeniden fethedilecektir. Bu, artık kendi hukukunu bile tanımaz bir diktatörlüğe dönüşen Tayyip Erdoğan rejiminin sonu demektir. İktidar bunun bilincindedir ve halka o yüzden bu kadar vahşice saldırmaktadır.
  5. Öte yandan, eli sopalı faşist çeteler de polisle beraber halka saldırmaya başladı. Bu durum, AKP’nin faşist karakterini açıkça ortaya koyuyor. Karşımızda ‘milli irade’ palavrasına sarılan, faşist diktatörlük heveslisi bir rejim vardır.
  6. İstanbul’da mahallelerde oluşan ve her gece toplanan forumlar son derece önemlidir. Bunlar tüm ülkeye yayılmalıdır ve ‘halk meclisleri’ne dönüşmelidir. Halk kendi karar alma mekanizmalarını oluşturmalı ve ne yapacağına kendi karar vermelidir. Mahallelerdeki meclislerde alınan kararlar, diğerleriyle ortaklaştırılmalıdır. Bu, hareketimizin örgütsüzlük sorununu aşma yönünde de değerli bir adım olacaktır.
  7. AKP’nin ve eli sopalı faşistlerinin karşısına mahallelerden itibaren dikilmeye başlamalıyız, hareketin öz-savunmasını yaratmalıyız. Karşımızdaki faşist çeteler paraya ve güce tapan, kişiliksiz, mankafa sürüleridir. Devletin kolluk desteği olmaksızın ortaya çıkamazlar ve ancak halk hareketine zarar verdikçe güç kazanabilirler. Buna izin vermemeliyiz.
  8. KESK ve DİSK’in açık desteğine ve bir günlük iş bırakma eylemine karşılık, Türk-İş yönetimi hâlâ Türkiye’de hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmayı tercih ediyor. Bu açıkça diktatörlüğe destek anlamına gelmektedir. Türk-İş’e bağlı sendikalarımız, şubelerinden başlayarak diktatörlükle işbirliği içerisindeki tutumuna son vermeye zorlanmalı ve değişik biçimlerde devam eden hareketin bir parçası olmaya teşvik edilmelidir. İşçi sınıfımızı kölelik koşullarına mahkum eden, halkı demir yumruk altında idare etmeye heveslenen faşist diktatörlük hevesi ancak işçi sınıfının, özellikle de örgütlü kesimlerinin harekete geçmesiyle alt edilebilir.
  9. Diktatörlük yenilecektir. Artık Taksim Dayanışması’nın talepleri geçersizleşmiştir; bundan böyle ‘AKP defol!’, ‘Tayyip defol!’ hareketimizin yeni sloganlarıdır. Mücadelemiz bundan böyle bu temelde ilerleyecektir.
  10. Gezi merkezli olarak tüm illere yayılan bu özgürlükçü hareket, Kürt ulusuna ve siyasal örgütlerine, Türkiye işçi sınıfı ile Kürt devrimci dinamiği arasında kurulabilecek ittifakın zeminini de göstermiştir aynı zamanda. On yıllardır ezilen Kürt ulusunun özgürlük ihtiyacına AKP ve temsil ettiği anlayışın yanıt veremeyeceği bütün açıklığı ile ortaya çıkmıştır. Haziran Ayaklanması, özgürlüğün de, barışın da sokakta kurulabileceği mesajını verdi; bu anlamda, Kürt ulusunun barış arayışının muhatabının sokaklardaki özgürlükçü hareket olabileceği unutulmamalıdır.
BARİKAT! GREV! DEVRİM!
ZAFERE KADAR SÜREKLİ DEVRİM!

DİRENİŞÇİLERE VE EMEKÇİ HALKIMIZA

litTaksim direnişimiz, AKP diktatörlüğünün 11 Haziran sabahı Taksim Meydanı’na gerçekleştirdiği saldırıyla beraber yeni bir boyut kazandı. Valinin verdiği ‘Saldırılmayacak’ güvencesine rağmen, polis kuvvetlerinin ağır gaz saldırısı sonucu yüzlerce kişi yaralandı, bir o kadar da gözaltı var. Yaralıların bir kısmı ölümle pençeleşiyor…

Tüm bu vahşete rağmen, artık AKP diktatörlüğüne karşı açık bir halk ayaklanması halini alan hareketimiz geri çekilmedi. Taksim’de tüm gün süren direniş, akşam saatlerinde tüm İstanbul’da ve Türkiye’de kitleselleşerek devam etti. İstanbul’un pek çok yerinde ana yollar binlerce kişi tarafından trafiğe kapatıldı. Başta İzmir ve Ankara olmak üzere pek çok kent ve kasabada gece boyu gösteriler gerçekleşti.

Öte yandan, akşam saatlerinden itibaren Taksim Meydanı’ndaki direniş barikatlarına zehirli gaz ve yine zehir alaşımlı su sıkan polis, barikatlarımızı dağıtsa da kitleleri dağıtamadı. Gezi Parkı içindeki direniş çadırlarını önemli ölçüde tahrip edip yakmalarına rağmen, sabah itibarıyla çadırlar yeniden kuruldu. Direniş ayakta.

Taksim direnişinin hükümete bildirdiği koşullar gerçekleşene kadar sokak sokak insanlık onurunu savunacağız. Direnişin başarı kazanması için çok önemli gördüğümüz bazı hususları da belirtmek istiyoruz.

1. İktidar, direniş karşısında acizdir. Bugüne dek geri adım atmayan AKP, şimdi karşımıza bir referandum önerisiyle çıkıyor. Referandum önerisi kabul edilemez. İktidara zerre güven duymayan halk kitleleri sokakta ve polis bütün zorbalığı ile halka saldırıyor; AKP referandumla nefes almaya çalışıyor. Binlerce yaralımız, üç ölümüz ve ölümle pençeleşen yoldaşlarımız varken, her şeyi unutup Taksim Parkı için referanduma razı olmayacağız. Hükümet koşullarımızı kabul edecek ve yaptıklarının hesabını verecek!

2. Direniş hâlâ örgütsüzdür. Taksim’de gerçekten hayranlık verici bir biçimde kendiliğinden örgütlenerek çözülen barınma, yemek ihtiyaçlarının yanı sıra, yaralılar için her yerde kurulan geçici revirler ya da gaz maskelerinin dağıtımı bizi yanıltmamalıdır. Direnişi savunacak, dağıldığı yerde yeniden örgütleyecek, provokasyonları önleyecek ortak bir öz-savunma gücü yaratılmalıdır. Böylelikle direnişe katılan kitleyi tehlikeye sokabilecek yöntem ve araçlar da engellenmiş olacaktır.

3. İşçi sınıfı bir bütün olarak direnişe katılmalıdır. Evet, pek çok emekçi, mahallelerindeki protestolara katılarak, her akşam saat 21:00’de tencereleriyle sokaklara çıkarak direnişi destekliyor. Ne var ki, bu destek üretim alanlarında karşılığını bulmuyor. KESK ve DİSK’in açıkça desteklediği direnişe TÜRK-İş kayıtsız kalıyor. TÜRK-İŞ içindeki muhalif Sendikal Güçbirliği Platformu ile etkin işbirliği içinde, tüm sendikalar bir GENEL GREV örgütlemeye çağrılmalıdır. Genel grevin gerçekleşebilmesi için, Türk-İş yönetimi üzerinde gereken her türlü basınç uygulanmalıdır.

4. Milliyetçiliğe karşı etkin bir mücadele yürütmeliyiz. Geçtiğimiz hafta sonu, Taksim’deki dev mitinge iktidar tarafından sokulan 20 kadar provokatör, kitleyi alandaki Kürtlere karşı kışkırttı ve saldırı başlatmak istedi. Farklı gruplardan dostlarımızla birlikte gerçekleştirdiğimiz yerinde müdahale, provokasyonun büyümesini engelledi. Öte taraftan, direnişi bölecek her türlü tavrın iktidarın elini güçlendireceğini dikkate alarak, taleplerimizde yoğunlaşmak esastır. Direnişe katılan her kesim bu sorumlulukla hareket etmelidir.

5. Keza direnişimize antikapitalist ve devrimci Müslüman gruplar da destek veriyor. Bu gruplar dostumuzdur. Tayyip Erdoğan halkın din duygularını tahrik etmeye çalışırken, onlar Taksim Meydanı’nda namaz kılarak iktidara tokat gibi bir cevap verdiler. Ve polis Taksim Gezi Parkı’na inşa edilen mescidi yıkarak, kimin Müslümanlara saldırdığını gösterdi. Direnişe katılan Müslüman gruplara yönelik herhangi bir ayrımcılığa izin vermeyeceğiz. Bu konuda herkesi hassas davranmaya çağırıyoruz.

6. Direnişimiz, günlük tutumlar almak yerine, bir yol haritası belirlemelidir. Ortaya koyduğumuz koşullar kabul edilene kadar İstanbul’da Taksim Meydanı’nı güçlü bir biçimde savunmalıyız. Öte yandan, Taksim’e gelemeyenler direnişi mahalle mahalle, sokak sokak yaymalıdır. Tüm diğer kentlerde güçlü dayanışma eylemleri örgütlenmelidir. Önümüzdeki hafta sonu iktidar partisi devletin bütün imkanlarını seferber ederek Ankara ve İstanbul’da iki miting yapacak. Direnişimiz her iki gün de, büyük 15-16 Haziran direnişinin 43’üncü yıldönümünde, cumartesi ve pazar günleri aynı anda tüm Türkiye’de kentlerin en büyük meydanlarında toplanmalıdır. Bütün kentlerin meydanları zapt edilmelidir. İktidara ve tüm dünyaya direnişin gücünü göstermeliyiz. Tüm RED dostlarını, eylemlerin en önünde yer almaya çağırıyoruz.

7. AKP iktidarı, halkın gözünde direnişi itibarsızlaşmak için, direnişi ABD ve İsrail’in kışkırttığını ima ediyor. Bu demagojiye çocuklar bile inanmaz. Zira bugüne kadar emperyalistlerle ve Siyonistlerle kol kola yürüyen AKP iktidarının ta kendisidir. Taksim’de başlayan ve tüm ülkeye yayılan öfke patlaması, AKP iktidarının küstah, baskıcı ve emekçi düşmanı politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Liderliğini ise devrimciler yürütmektedir. Türkiye’nin devrimcileri, bugüne kadar emperyalizme ve Siyonizme karşı gurur verici bir mücadele yürütmüştür. Kimse iktidarın yalanını yutmaz. Bu sebeple, mücadelemizin sonucunda sadece direnişin koşulları kabul edilmekle kalmayacak, AKP iktidarı da yıkılacaktır. Nitekim meydanlara çıkan kitleler sık sık HÜKÜMET İSTİFA sloganıyla yürümektedir. Bu sloganı sahipleniyoruz. İktidar alternatifsiz değildir; alternatif sokaklarda oluşmaktadır.

8. Yoldaşlarımız, dostlarımız, ülkenin farklı kentlerinde ayaklanmanın ilk gününden beri barikatların başında. Bu yorucu süreçte arkadaşlarımız yaralandı, gazlarla zehirlendik, dayak yedik, tazyikli su yedik ama bir an bile geri adım atmadık. Kararlıyız. Biz kazanacağız ve bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bize katılın. Sokakları ve meydanları birlikte fethedelim. Diktatörü birlikte devirelim. Geleceği birlikte kuralım!

BARİKAT! GREV! DEVRİM!

ZAFERE KADAR SÜREKLİ DEVRİM!

13.06.2013

Tüm Ülkeye yayılan Taksİm Ayaklanması İlk haftasını doldururken…

  1. Alana yürüyoruz...Bu ayaklanma Türkiye tarihinde bir ilktir. Baskıcı devlet mekanizması, ayaklanan milyonlar karşısında acizleşmiştir. Artık halk, birleştiği zaman neler yapabileceğini anlamıştır. Türkiye için yeni bir dönem başlamıştır.
  2. Bileşeni olduğumuz Taksim Platformu’nun hükümete ilettiği koşullar esastır. (Taksim Meydanı’na inşa edilmesi planlanan karşıdevrim simgesi Topçu Kışlası’ndan vazgeçilecek. Halka saldırı emrini veren tüm yetkililer görevden alınacak. Gaz bombası gibi toplu işkence aletlerinin kullanımı yasaklanacak. Tüm gözaltına alınanlar serbest bırakılacak. 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Ankara Kızılay Meydanı başta olmak üzere tüm alanlar gösterilere açık olacak. Halkın yaşam tarzına müdahale eden baskıcı ve gerici uygulamalara son verilecek.) Bu koşullar yerine getirilmedikçe, Taksim Meydanı’nı terk etmiyoruz. Hiçbir şehirde gösterilere son vermiyoruz.
  3. Başbakan’ın açıklamaları, hükümetin geri adım atmaya niyetli olmadığını gösteriyor. Polis direniş karşısında Taksim Meydanı’ndan sürüldü ama İstanbul’un ve ülkenin pek çok bölgesinde halka saldırmaya devam ediyorlar. Direniş ve mücadele sürecektir.
  4. Direnişimiz büyük ölçüde örgütsüz ve kendiliğinden bir vaziyette sürmektedir. Bu süreç sönümlenmeden, tüm Türkiye’ye yayılmış mücadeleler ortaklaştırılmalıdır. Devletin saldırıları karşısında kitle hareketinin öz savunma ihtiyacına yanıt verecek ve isyanın taleplerinin takipçisi olacak bir örgütlülük yaratılmalıdır. Taksim Meydanı’nı zapt eden devrimci güçler bir cephe olarak örgütlenmeli, bunu tüm ülkeye yaymalıdır.
  5. Barikatlar kurulmuş, toplumun bir gerçekliği haline gelmiştir. Bir öfke patlaması olarak başlayan ayaklanmaya kamu emekçileri de grevleriyle katılmıştır. DİSK direnişi desteklemektedir. En büyük sendikal konfederasyon olan Türk-İş yönetimi ise, ancak ayaklanmanın beşinci gününde, 5 Haziran tarihli açıklamasında, hükümete kısmi eleştiriler getirmekle birlikte, ayaklanmaya destek vermekten kaçınmıştır. Hükümet yanlısı Türk-İş yönetimi devrilmelidir. Türk-İş tabanı sendikalarını direnişe katılma ve grev yönünde zorlamalıdır. Kitlelerin isyanının yanında yer almayan tüm emek örgütleri ve yöneticileri de teşhir edilmeli, bürokratlar ve sermaye işbirlikçileri alaşağı edilmelidir. Barikatlar bir genel grevle birleşmelidir. Taksim Platformu’nun hükümete sunduğu koşullar, barikatlarla grevin birleşmesi halinde kazanılacaktır.
  6. Örgütlenmeliyiz!.. İşçiler! Gençler! Yoksullar! Direnişin en önünde yer alan devrimci ve enternasyonalist yoldaşlarınıza katılın! Mücadeleyi omuz omuza yükseltelim!

BARİKAT! GREV! DEVRİM!